Muhammet, kendisini izleyenlere Müslüman olmayanlara zulüm etmelerini ya da onları öldürmelerini öğretti. Genelde Yahudiler’le Hıristiyanlar’ın özel bir vergi vermeleri şartıyla yaşamalarına izin verilirdi. Bu cizye vergisi, artık putperest etkinlikler yapmadıkları için kaybettikleri geliri karşılamak üzere Müslümanlar’a veriliyordu. Eğer Yahudiler ve Hıristiyanlar bu gaspedilen bu fahiş ücretleri vermeyi reddederlerse ya İslamiyet’i kabul etmeleri ya da öldürülmeleri gerekiyordu. Genelde cizye vergisini verip vermeme gibi bir seçeneğe sahip değildiler. Müslümanlar’ın Yahudi ve Hıristiyanlar’a zulüm etmelerini öğreten ayet şudur:
Tevbe 29 Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.
Tevbe 29 Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.
Hıristiyanlar ve Yahudiler’e boyun eğdirmek ya da onları öldürmek talimatı ayette yer almaktadır. Muhammet’in kendisini izleyenlere, onları ya Müslüman etmek ya da onlardan cizye vergisi almak için Hıristiyan ve Yahudiler’le savaşma buyruğu verdiği açıktır. Ancak eğer İslamiyet’i kabul etmez ya da vergi vermezlerse, izleyicilerine onları rahat bırakmalarını söylediğini mi sanıyorsunuz? Durum çok açıktır: İslamiyet’i kabul edin, boyun eğerek vergi ödeyin ya da ölün. Bunun zemini İbni İshak’ın yazmış olduğu, The Life of Muhammad (Muhammet’in Hayatı) adlı kitapta bulunmaktadır:
‘… Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın örneğin, pazarların kapanmasıyla kaybedeceğinizden korktuğunuz miktarı tazmin etmek için küçülerek baş vergisini vermeleri gerektir. Tanrı eski putperestliklerinde onlardan kestiklerini, onlara kendilerine kitap verilenler aracılığıyla baş vergisi olarak tazmin etti.[1]
İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye göre; cizye mutlak olarak ehli kitaptan ve Arap olmaya
n müşriklerden alınır, fakat Arap müşriklerden alınmaz, onlara ancak İslâm'a
girmeleri teklif edilir. Ebu Yusuf'a göre; ehli kitap olsun veya olmasın
Arap'tan alınmaz. Lâkin Arap olmayanların ehl-i kitap olanlarından da müşrik
olanlarından da alınır. İmam Şafii'ye göre; Arap olsun, Arap dışı olsun ehl-i
kitaptan alınır, gerek Arap, gerekse Arap dışı putperestlerden alınmaz. İmam
Malik ve Evzai ise "küffarın her türlüsünden alınır" demişlerdir.[2]
İcabına göre müdafaa, icabına göre taarruz harplerine girişmek, dini bir vazife ve güzel görünen bir şey bile olur. Doğrusu İslâm dininde ilk emirlerden itibaren müdafaa hakkı meşru olduğu gibi, ihtiyaç hâlinde, Allah yolunda olmak üzere taarruz hakkı da meşrudur. Bununla beraber, İslâm'ın feyzi, silahsız olarak yalnız maneviyatla sınırlı olsaydı, Resulullah'ın silah kullanmasına ve Kur'ân'ın savaş emirleri vermesine hiç de lüzum kalmazdı. Bu da kesin olarak gösterir ki din işinde silahın da önemli bir yeri vardır. Bütün gerçek, "Allah Teâlâ, Kur'ân ile defetmeyeceği bazı kötülükleri kılıç ile defeder." hadis-i şerifinde toplanmıştır. Peygamber (s.a.v.): "Ben bu insanlarla "Lâ ilâhe illallah" diyecekleri ana kadar savaşmakla emredildim. Onu dedikleri zaman benden canlarını kurtarırlar." buyurmuştur.[3]
Muhammet kendisini izleyenlere Yahudiler ve Hıristiyanlar’a saldırmalarını söylemişti. Eğer kendilerini küçültüp Müslümanlar’a boyun eğerler ve Hıristiyan ya da Yahudi kalmayı seçerlerse, Müslümanlar’a cizye vergisini vermeleri gerekiyordu. Yine, Muhammet’in içinde olduğu durumlar değiştikçe Allah da değişmişti. Muhammet artık bir şantajcıydı. Ayrıca, Hıristiyan ve Yahudiler’den alınan vergilerin hükümetin genel işlerini desteklemek için değil, Müslümanlar’a tazminat vermek için kullanıldığına dikkat edin. Muhammet tıpkı bir Mafya babası gibiydi, başkalarına “korunma” için para verdiriyordu.
Kaynaklar
[1] Op. cit., İbni İshak, sayfa 620.
[2] Tevbe 29,Elmalılı Tefsiri.
[3] Bakara 190,Elmalılı Tefsiri.