Müslümanlar genelde Hıristiyanların kitabı İncil'in değiştiğini söylerler acaba gerçekten de öyle mi, yoksa bu bir aldatmaca mı?İlk önce Kurana, Tevrat, Zebur ve İncil’in değişip değişmediğine bakalım.
Enam 34 ‘’…Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur…’’
Enam 115’’ Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. ‘’
Enam 34 ‘’…Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur…’’
Enam 115’’ Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. ‘’
Hicr 9 ‘’Kuşkusuz zikri (mesajı) biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz.’’
Yunus 64 ‘’…Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur…’’ ve daha Nahl 43-44,Enbiya 7,48 ve 105. Ayetlerinde Tanrı sözünün değişmeyeceği ve değiştirilemeyeceğidir.
Peki o zaman Tevrat, Zebur ve İncil’in tahrif edilip değiştirildi iddiası nereden kaynaklanıyor.
Bir de tahrif hakkında Müslüman ilahiyatçılarının görüşlerine bakalım.
Kurandan başka Tevrat, Zebur ve İncil’in ilk dönem Müslüman ilahiyatçılarının görüşleri nelerdir.
Diyanet Meali - el-BAKARA : 75. Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
Diyanet Meali - el-MÂİDE : 13. Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
Diyanet Meali - el-A'RÂF : 169. Onların ardından da (âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab'a vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâla aklınız ermiyor mu?
Yukarıdaki tahrif edildi hakkında İlk Müslüman tefsircilerden İbn Cerîr et-Taberî (ö. 923) Kur’ân’da “tahrif” kelimesi hakkında “tahrif bi’l-lafz” değil, “tahrif bi’l ma’na”dır demişti. Yani, Kur’ân’da Kutsal Kitap ile ilgili olarak geçen “tahrif” kelimesi Kutsal Kitab’ın değiştirildiğini değil, yanlış yorumlandığını anlatmaktadır. Taberî, aslında Hıristiyanlığın Nastûrî mezhebine mensup iken, daha sonra Müslüman olmuş ve İslâmiyeti desteklemek için Kitab-u’d-Din ve’d-Devle adlı bir kitap yazmıştır, Bu kitapta Taberî sık sık Kutsal Kitap’tan ayetler aktarmıştır. Zaten Taberîhiçbir zaman Hıristiyanların veya Yahudilerin kitaplarının değiştirildini söylememektedir. Tam tersine, geçerli bir kaynak olarak, devamlı Kutsal Kitap’tan ayetler aktarmaktadır. Taberî, özellikle şunu söylüyordu: “Allah’ın ilk Kitab-ı Tevrât’tır, ve bu kitap Ehl-i Kitab’ın elindedir. İncîl Hıristiyanların elindeydi, ve İncîl’in büyük bir kısmı İsâ’nın doğumu ve hayatı ile ilgilidir.”[1]
Taberî’nin bu sözleri ilk dönem Müslüman tefsircilerin Ehl-i Kitab’ın elindeki Tevrât ve İncîl’in geçerliliğini kabul ettiklerini kanıtlıyor. Şunu hatırlamalıyız ki, Taberî’nin Kur’ân-ı Kerîm’i savunmak amacı ile yazdığı kitap İslâmiyet’in başkentinde, Abbasî Halifesi al-Mütevekkil (M.S. 847-861) döneminde yazılmıştır. Yani Hz. Muhammed’in ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra yazılmış bir kitaptır. İlk dönemlerdeki Müslüman tefsirciler hâlâ geçerli olan Tevrât ve İncîl’in Hıristiyanların ve Yahudilerin elinde olduğuna inanıyorlardı.[2]
Hadisçilerin en büyüklerinden biri olarak gösterilen İmam Muhammed İsmail Buhârî (ö. 810) “El Cami us-sahîh” adlı kitabında, şöyle demektedir: “Tahrif kelimesi (bozulmak), orijinal hali bozup değiştirmek anlamına geliyor. Fakat “Tanrı’nın sözlerini tahrif edebilecek kimse yok” diyen ayetten dolayı Yahudiler ve Hıristiyanlarla ilgili tahrif, ancak Tanrı’nın sözleri üzerinde yanlış yorumlarla ilgili olabilir.”[3]
Basralı Mu’tezilî bilgini Ebu ‘Uthman ‘Amr b. Bahr el-Câhız (ö. 868) bir ilâhiyatçı olarak değil, daha çok bir sosyolog olarak yazdı.[4] O Arapların tüm zamanlar içerisindeki en büyük yazarlarından biridir.12 El-Câhız, sık sık şunu söylemiştir; “Tevrât doğrudur ve değiştirilmemiştir.”[5] Hirschfeld, 1901 yılında şunu söyledi: “El-Câhız’in, Kutsal Kitap’tan Arapça olarak kopya ettiği nüsha, mevcut el yazmalarının en eski örneklerindendir.”[6]
İbraham en-Nazzam (ö. 845) Hem Kur’ân-ı Kerîm’i hem de İncîl’i ezberlemişti.[7] Abdul-Cebbâr (937-1025) ve İbn Hazm (994-1064) Hıristiyanlara karşı “tahrif bi’l lafz”ın (metinlerin değiştirildiği) söz konusu olduğunu söylemeleri zamanla bu görüşün Müslümanlar arasında kabul edilerek, metinlerin değiştirilmediği şeklindeki görüşün yerini almıştır.[8] İbn Hazm Tevrât’ı sistemli bir şekilde tenkid eden ve tahrif meselesini geniş bir şekilde ele alan ilk Müslüman bilgindir.[9] İbn Hazm Yahudilerin elinde bulunan Tevrât nüshalarının Hz. Mûsâ’ya ait olmadığını ispat etmeye çalışmıştır.[10] Ama İbn Hazm İbranice bilmiyordu. Tevrât’ın incelemesinde o, muhtemelen, Arapça nüshasını kullanmıştır.[11]
İmam Nevevî gibi bazı Müslüman alimler Kur’ân’a gösterilen saygının Tevrât ve İncîl’e de gösterilmesini, bu kitaplara küfreden kimsenin kâfir olacağını belirtirken, İbn Hazm, tahrif edilmiş kitaplara hürmet gösterilemeyeceğini söylemiştir.
Edinburgh Üniversitesi Arapça ve İslâmi Bilimler Profesörü, Montgomery Watt, şunu söyler: “İslâmiyet’in ilk dönemlerindeki Müslümanların görüşleri şöyleydi; Hıristiyanlar Kutal Kitab’ın bazı kısımlarını saklıyorlardı, ama metinler değiştirilmedi.”[12] Dolayısıyla belli oluyor ki, tarihsel bakımdan Müslümanların Kutsal Kitap ile ilgili görüşleri zamanla değişmiştir. Günümüzün Müslümanlarının çoğunun görüşü, Abdul-Cebbâr ve İbn Hazm’in görüşlerine benziyor. Ama ilk dönemdeki ilâhiyatçıların çoğu, Kitab-ı Mukaddes’in değişmezliğini savunmaktaydı.
Bîrûnî (ö. 1061), İslâm’ın yetiştirdiği, ortaçağın en büyük filozoflarından biri idi. Ama Bîrûnî, herşeyden önce büyük bir filologdu. O, ana dili Türkçe yanında, Arapça, Farsça, Süryanice, İbranice, Sanskritçe, Yunanca, Soğdca ve Hârzemce bilmekte idi. Bîrûnî; Yahudilerin, ellerindeki Tevrât nüshasında hiçbir karışıklık, değişiklik olmadığını söyledi.[13]
Hz. Muhammed’den 500-600 yıl sonra bile, bazı meşhur İslâm ilâhiyatçıları, Kur’ân’a dayanarak, Eski Ahit ve Yeni Ahit’in hâlâ sağlam olduğunu kabul ediyorlardı. Üstün zekâsı, güçlü hafızası yanında etkili hitabetiyle de tanınan, eser ve tefsirleri sebebiyle yaşadığı asrın en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilen kelâmcı-müfessir İmam Fahreddiner-Râzîdir. (M.S. 1149-1209) Er-Râzî “Hem Kutsal Kitab’ın metinlerinin değişmediğini hem de Kur’ân ile Kutsal Kitab’ın sundukları ayetlerin bir uyum içerisinde olduğunu” söylüyordu.[14] Râzî’nin kelâma dair en önemli eseri, El-Muhassal min Efkâr el-Mütekaddimîm ve’l-Müteahhirîn, Prof. Dr. Hüseyin Atay tarafından Kelâma Giriş adı altında Türkçeye tercüme edilmiştir.
Dr. Pfander, Tevrât ve İncîl’de Tahrif Yoktur adlı kitabında İslâmiyet’in meşhur tefsircileri olan El-Beydâvî (ö. 1291) ve Er-Râzî’den (ö. 1209) sık sık aktarmalarda bulunuyor. Onların görüşleri de şöyle özetlenmiştir:
“Beydâvî ve Râzî’nin de tefsirleri ışığında kesinlikle diyebiliriz ki, Kutsal Kitap ne Muhammed’den önce ne de
Muhammed’den sonra “tahrife uğramıştır.”[15]
Fadrettin Râzî’nın görüşüne göre, Bakara 2:75’te geçen “tahrif” yanlış yorum’lara verilen isimdir (Bkz. Ali-İmrân 3:78). Ve de bu türden “tahrif”, Kur’ân ayetlerinde de “yanlış yorum” ile ilgilidir: “Tahrif sözü yorumlama ile ilgilidir. Çünkü eğer Yahudiler ayetlerin anlamını tersine çevirselerdi, Allah bu değişiklikten şüphelenmelerine izin vermezdi. Bu yüzden bu tür ters anlam vermeler aslında değiştirme değildir.”[16]
El-Beydâvî (ö. 1286) Şafiî (767-820) mezhebine mensuptu ve Kur’ân üzerine büyük bir tefsir kitabı yazdı. Kur’ân’ın bazı önemli ayetlerine değişik bir bakış açısı getirdi. Beydâvî Kur’ân’daki tahrif ile ilgili ayetlerin yorumlamasındaki farkların Kutsal Kitab’ın ayetleri üzerinde değil, daha çok Yahudi ve Hıristiyanların yanlış yorumlarından kaynaklandığını belirtmiştir.[17] Beydâvî’nın Ankebut 29:27 üzerindeki tefsirine göre ayetteki “Kitap” kelimesi tüm Kitaplar ya da “dört Kitap” demektir. Beydâvînın Celal ud Din adlı kitabına göre onların adları Tevrât, Zebûr, İncîl ve Kur’ân’dır. Bakara 2:85’e göre Hz. Muhammed’i dinleyip Kur’ân-ı reddederek, Kutsal Kitab’a inananlar, ancak Allah’ın vahiylerin bir kısmına inanıyorlardı. Daha önceki Kitapların Tanrı’dan olup olmadığı bir tartışma yoktu. Sadece tartışma noktası Kutsal Kitab’ı kabul edip Kur’ân-ı reddetmeleridir.[18]
İskenderiyeli bir Yahudi olan Sa’id İbn Hasan (ö. 1298) İslâmiyeti kabul etti ve diğer dinlerin yok olmasını istedi. Ama buna rağmen, Eski Ahit’in metinlerinin değiştirilmediğini, sadece Yahudiler tarafından yanlış yorumlandığını söylüyordu.[19]
İbn Teymiyye (1263-1328) Şamlı bir ilâhiyatçı olup Hanbelî mezhebindendi. O, ünlü bir ilâhiyatcı olup Sünni mezhebinde sözü geçen birisiydi. Montgomery Watt, İbn Teymiyye’in görüşünü şu şekilde açıklıyor: “Kur’ân’da geçen “tahrif” kelimesi ise, çoğu zaman yanlış yorumlardan dolayı yanlış anlamlandırılmaktadır. O, buna dair, sık sık Hıristiyanların metinlerinden büyük bölümler aktarıyor.[20]
Tevrât’ın bütününde bazı ufak tefek lafzî tağyir ve tebdilin olabileceğini kabul etmekle birlikte İbn Teymiyye, Tevrât’ın hükümlerinin yazılarında bunu mümkün görmemektedir. Ona göre, hiç kimse Tevrât’taki hükümlerin değiştirilmiş olduğunu iddia edemez. Tevrât ve İncîl nüshalarının çoğu birbiriyle müttefiktir, ancak pek az metinde aralarında farklılık vardır. Bir kimsenin Tevrât’ın bütün nüshlarını toplaması ve değiştirmesi mümkün değildir.[21]
İbn Haldun, (1332-1406) tahrif ve tebdilin (değiştirmek) Tevrât’ın metninde değil, te’vilinde (yorumunda) olduğunu görüşündedir. O, “İçinde Allah’ın hükümü bulunan Tevrât yanlarındadır” âyetini temel alarak, içinde Allah’ın hükümü bulunan Tevrât’ın metinlerinin değişmediğini ileri sürmektedir. Ona göre, Tevrât’ın tahrifi ve tebdili hususunda Kur’ânda zikredilen ayetlerin mânâsı, te’vilde (yorumunda) tahrifi ve tebdilidir. Bununla birlikte, gaflet ve diğer sebepler dolayısıyla Tevrât’ın bazı kelimelerinde tebdil meydana gelmiştir. Özellikle, devletin yıkıldığı ve Yahudilerin dört bir yana dağıldığı dönemlerde bu mümkün olmuştur. Ancak, onların ulemasından ve ahbârından kasıtlı bir tahrif ve tebdil vaki olmamıştır.[22] Ayrıca İbn Haldun Kutsal Kitap’ta Hz. Muhammed ile ilgili peygamberlik ayetlerinin bulunduğunu söylemektedir.[23] Onun naklettiğine göre İbn Haldun, “Eğer Yahudiler Tevrât’ın metinlerini değiştirmiş olsalardı, içinde Allah’ın hükmü bulunan kitap yanlarında olmazdı” demiştir. O, bu görüşüne delil olarak İbn ‘Abbâs’dan (ö. 687) şu sözü nakletmiştir. “Bir milletin kendi peygamberine indirilen kitabı kasden değiştirmesinden Allah’a sığınırım”.[24]
Takiyyüddin Ebi’l-Abbas bin Ali el-Makrizî (1364-1442). Te’vilde tahrif görüşünde dahil olan başka bir Müslüman tarihçi, Makrizî’dir. Onun görüşleri daha farklıdır. O, Kur’ân’da bahsedilen tahrifin Tevrât’la değil, onun tefsiri olan Mişna ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür. O, Musa’ya gelen vahiy ve yazılı metinleri hususunda Yahudi kaynaklarında anlatılanları benimsemiştir.[25]
Tahrifin Tevrât’ın asıl metninde olmadığı görüşünde olan başka bir Müslüman alim, Hindistanlı Şah Veliyullah Dehlevî’dir (1703-1762). Dehlevîye göre tahrif, Tevrât’ın asıl metninde değil, tercümelerinde olmuştur. Bir ayeti, mânâsının gayrına hamletmek suretiyle de Tevrât’ın yorumunda tahrif yapılmıştır.[26]
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (ö. 1826) şöyle demişti: “Kadim olan şey ise, hiç değişmez. Allahü teâlânın zâtı (ya’ni kendisi) ve sıfatları böyledir. Bunlar hiç değişmez. İşte Allahü teâlânın Kelâmı, hiç susmak olmıyan ve zâtı ile bulunan, ezelî ve ebedî bir kelâmdır. Kelâm sıfatı da basîtdir. Hiç değişmez. Hangi dil ile söylemek istense, söylenebilir. Böylece, Arabî söylenirse, Kur’ân-ı kerîm denir. İbrânî olarak söylenirse, Tevrâtdır. Süryânî olunca, İncîldir. (Şerh-ul-mekâsid) kitâbında, Yunânî söylenirse İncîl, Süryânî olunca, Zebûrdur diyor. Fekat, kelâm-ı ilâhîde hiç değişiklik ve çoğalmak olmaz. İnen kitâbların ve sahîfelerin hepsi, Allah, teâlânın kelâm sıfatındandırlar.”[27]
El-Yakubi (ö. 897) Kutsal Kitab’a çok değişik bir şekilde yaklaştı. Kendisi bir Müslüman olduğu halde, Kutsal Kitab’ı olduğu gibi yorumladı. O günkü Müslümanlar kendi felsefeleri doğrultusunda görüşlerini açıklıyorlardı, el-Yakubi ise tarafsız bir sekilde Kutsal Kitab’ı açıklıyordu. Kur’ân ve Kutsal Kitap arasındaki çelişkileri görüp saşkınlığa düştüğü halde, Kutsal Kitab’ı Kur’ân-ı Kerîm’e uyması için, yaratıcı yorumlar yapmaktan sakındı.[28]
Sonuç olarak tüm bunlara rağmen İncil’in değiştiğini söylemek Tanrı'nın her şeye gücü yeter derken diğer taraftan da indirdiği kitabı koruyamayıp güçsüz olduğunu, aciz olduğunu gösterir buda çelişki olur. Zaten Kuranda da incilin değiştiğine dair hiç ayet yoktur aksine İncil'in hidayet ve rehberlik edici olduğunu söyler. Hatta İncil'e uyanları Tanrı'nın cennete koyacağı yazıyor. Maide 46'da(Diyanet Meali) 'Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil 'i verdik'diye ve daha birçok ayette yazar ama Müslümanlar hala İncil'in değiştiğine inanırlar nerede ve nasıl ve kim tarafından değiştirildi diye sorunca cevap veremezler.
İncil M.S. 1. yüzyılda vahyedilmiştir ve İncil eğer değiştirilmiş ya da vahyedilmesinden sonra tümüyle kaybolmuşsa ve tek geçerli kitap Kur’an ise, çok kısa aralıklar hariç 2000 yıla aşkın bir müddet boyunca insanlar manevi karanlık içinde kalmış demektir.İncil'de Matta 5:17-18 ayetinde "Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek."korunacağınıyazar.İncil'de Yeşeya 40:9'da da “Ot kurur, çiçek solar: fakat Allah’ımızın sözü ebediyen durur” diye söyler.İncil'in bir başka ayetinde de şöyle yazar Vahiy.22: 18'de 'Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katar sa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır.'diye eğer böyle bir yazıyı okuyan Hristiyan kendi kitabını neden değiştirsin başına geleceklerden dolayı ve Mat.5: 39 'Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin.
Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.' bu ayette de şayet değiştirmişseler kendileri için aleyhinde olan ayeti neden değiştirmesinler biraz mantık kurarak değişmediğini görürüz sonuç olarak İncil'in hem mantık hem kuran açısından hemde İncil'in açıklamalarından değişmediğini gördük buna rağmen hala İncil'in değiştiğini söylemek gafletlik ve körü körüne inanmak olur.
Kaynaklar
[1] Taberî, Kitab ud-Din ve’d Devle, s. 51.
[2] Gilchrist, The Textual History of the Qur’an and The Bible,s. 301.
[3] Hughes, “Notes on Muhammadanism”, s. 198.
[4] Finkel, “A Risâla of al-Jâhiz”, Journal of the American Oriental Society, s. 313.
[5] El-Câhız, Al-Hayawan, s. 41.
[6] Hirshfeld, “Mohammedan Criticism of the Bible”, s. 230.
[7] Yazıcıoğlu, Kelâm Ders Notları, s. 25
[8] Cate, Each Other’s Scripture; The Muslim’s Views of the Bible
and the Christian’s Views of the Qur’an, s. 63-66.
[9] İbn Hallikan (ö. 1282), Vefayâtu’l-Ayân, III:329.
[10] İbn Hazm, Kitabu’l-Fasl Fi’l-Milel ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal,1. Cilt, ss. 116-224 ve 155.
[11] Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrât ve Yahudi Hayatındaki Yeri, s. 135.
[12] Watt, “The Early Development of the Muslim Attitude to the Bible”, ss. 53-57.
[13] Tümer, Bîrûnî’ye Göre Dinler ve İslâm Dîni, ss. 15, 91 & 163.
[14] Ananikian, “Tahrif or the Alternation of the Bible According to Moslems”, s. 77.
[15] Pfander, Tevrât ve İncîl’de Tahrif Yoktur, ss. 76-81.
[16] Râzî, e’t-Tefsiru’l-Kebîr, 3:135-136; 8:107-108; 10:118-119 & 135; 11:178 & 187;
[17] Watt, Islam and the Integration of Society, s. 263.
[18] Sweetman, Islam and Christian Theology, 1. Cilt, ss. 131-132.
[19] Weston, “The Kitâb Masâlik an-Nazar of Sa’îd İbn Hasan of Alexandria”, s. 312.
[20] Watt, Kitabu’l-Fasl Fi’l-Milel ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal, s. 263.
[21] İbn Teymiyye, El-Cevabu’s-Sahih, I:367-369.
[22] İbn Haldun, Tarihu İbn Haldun el-Müsemmâ bi Kitabi’l-İber ve
Divani’l-Mübteda ve’l-Haber, 1/8; Adam, “Tevrât’ın Tahrifi
Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış”, s. 378.
[23] İbn Haldun, Mukaddime, I, 4; Wickwire, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerîm Fihristi, ss. 59-63.
[24] Bkz. İbn Haldun, Mulhak Li’l-Cüz’i’l-Evvel, (Emir Şekib Arslan’ın ta’likâtı), s. 51; Adam, “Tevrât’ın Tahrifi
Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış”, s. 379.
[25] el-Makrizi, Kitabu’l Mevâız ve’l-İ’tibâr Bizikri’l Hıtat ve’lsâr El-Mâ’ruf Bi’l-Hıtati’l-Makriziyye, II/475.
[26] Dehvelî, El Fevzu’l-Kebir Fi Usuli’t-Tefsir, s. 13; Adam, “Tevrât’ın Tahrifi Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış”, s. 381.
[27] Bağdâdî, Herkese Lâzım Olan İmân, Terceme eden: Kemâhlı Feyzullah Efendi, ss. 10 & 27.
[28] Donaldson, “al-Ya’qûbî’s chapter about Jesus Christ”,s. 87-10