Hristiyan kelimesi,sözlük anlamı olarak İsa'nın doğduğu memleketine atfen Nasranilik(1) ve İsa Mesih'in kurduğu din olarak geçer.(2) Mesih’e bağlı demektir. Bu kelime, Yunanca “Hristos”tan gelir. İbranîcesi “Maşiah”dir, yağlanmış anlamını ifade eder. (3)İncillerde “Hristiyan”, “Hristiyanlık” gibi terimler yer almaz."Hıristiyan" sözcüğü ilk olarak İ.S. 40'lı yıllarda Antakya'da kullanılmıştır. "Mesihçi" anlamındaki bu sözcük İsa'yı izleyenleri küçümsemek amacıyla ortaya atılmıştır.(4)İncil'de, Elçilerin İşleri 11,26 da anlatılır.(5)Bilindiği gibi yaklaşık olarak iki bin yıl kadar önce Orta Doğuda gelişen bu inancın ilk yaygınlaştığı yer bizim yurdumuzun bir bölümü olan Anadolu'dur.
Daha sonra Trakya ve Avrupa'ya yayılmıştır. Günümüzde dünyanın bütün ülkelerinde Hıristiyan vardır. Bazı ülkelerde Hıristiyanların oluşturduğu kilise, büyük ve güçlüdür. Türkiye gibi kiliselerin yeni baştan kurulduğu ülkelerde ise küçük ve gelişmektedir.
Hıristiyanlık kimseye ana-babadan geçen bir din değildir. Kişinin nüfus kayıtlarında Hıristiyan yazması onun ruhsal durumunu göstermez. Bir kişinin Hıristiyan olabilmesi için Tevrat-Zebur ve İncil'den oluşan Kutsal Kitap'ta yazılanlara inanması, kişisel olarak Kurtarıcı İsa Mesih'e iman etmesi gerekmektedir.
Ülkemizde genel kanıya göre, İsa peygamberin öğretilerini izleyen, özellikle batı ülkelerinde yaşayan kişiler Hıristiyan'dır. Türkler ise Hıristiyan olamaz. Bu genel düşünce oldukça önemli yanlışlar içermektedir. Başta Amerika ve çeşitli Avrupa ülkeleri olmak üzere batılı ülkelerde çok sayıda Hıristiyan'ın yaşadığı doğrudur. Ancak bu ülkelerde yaşayanların hepsi Hıristiyan değildir. Hıristiyanlık batılılara özgü bir inanç değildir.
Kuranda Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık
Kur’ân-ı Kerîm’de Hristiyan için “Nasrânî”, Hristiyanlar için de “Nasârâ” kelimeleri kullanılmıştır.Kur’ân-ı Kerîm’de Hıristiyanlar için şunlar yazmaktadır.
Diyanet Meali - el-BAKARA : 62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
Diyanet Meali - el-MÂİDE : 69. İman edenler ile yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.
Diyanet Meali - el-MÂİDE : 82. İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.
Hıristiyan olmak, "iyilikler yaparak her yanı dolaşan" (İncil, Elçilerin İşleri 10,38), haçta ölen ve ölüler arasından dirilen Nasıralı peygamber İsa’nın, Tanrı’nın insanlara ebedi vahyi olarak Tanrı’dan gelen Mesih olduğuna inanmaktır. Hıristiyanlar, İsa’nın örneği ve gücü içinde, Tanrı’ya ve insanlara olan ilişkilerini Tanrı’nın insanlara hizmet isteğiyle uyum içinde yaşamaya gayret ederler. Tanrı’nın bu isteği, Tanrı’nın çocukları olmaya çağrılı olan bütün insanları, Tanrı ve bütün insanlar için geçerli bir sevgiyle sevmektir.
Hıristiyan, haçta ölen, ölüler arasından dirilen ve şimdi Baba’sının, Tanrı’nın yüceliğine paydaş olan İsa’nın her an ve her yerde mevcut olduğuna inanır.
2. İsa, yeryüzündeki yaşamı sırasında Tanrı’nın Baba olduğunu: O’nun, Hıristiyanların ve bütün insanların Babası olduğunu açınlamıştır (bkz. İncil, Yuhanna 5,18; 20,17; Matta 6,9 vd.). Bu Baba-Tanrı, bütün insanların kendilerini O’nun çocukları olarak görmelerini istemektedir.
İsa, Tanrı ile insan arasındaki ilişkiyi Baba ve Oğul terimleri ile tanımlamakla, Tanrı’nın sevgisini ifade edebilecek en güçlü benzetmeyi kullanmıştır: bir Babanın çocuklarına olan sevgisi. Ancak Hıristiyanlar için bu bakış açısı asla Tanrı ile yarattıkları arasında fiziki bir babalığı kastetmez.
İsa, kendine özgü bir şekilde Eski Ahit’in (Tevrat) önemli bir öğretisini yeniden canlandırmaktadır: Tanrı halkını sonsuz bir sevgiyle sevmektedir; çocuğunu seven bir anne gibi (Eski Ahit, Amos 3.bölüm; Hezekiel 16.bölüm), karısını, hatta sadık olmayan karısını seven bir koca gibi (Eski Ahit, Hoşea1. ve 2.bölüm; Hezekiel 16.bölüm), nişanlısını seven bir nişanlı gibi (Eski Ahit, Ezgiler Ezgisi). İsa, Tanrı’nın insanlara bu sevgisinin doluluğunu ve koşulsuz oluşunu açınlar. Bu sevgi, o dönemler insanın hayal edebileceğinden çok daha öteye gitmektedir.
Çünkü İsa’nın döneminde yaygın olan görüş, Tanrı’yı yalnızca yahudiler ve yahudi halkının da ‘doğru’ olanlarıyla bağlantılı görmektedir.
Bu öğreti yalnız yahudi olmayanları değil; açıkça günahkar olarak sayılanları (örneğin vergi memurları) ve cüzam gibi bulaşıcı hastalıkları olan yahudileri de "Tanrı’nın Egemenliği" dışında sayar.
İsa, Tanrı ile insanlar arasındaki ilişki konusundaki bu görüşleri tamamen tersine çevirmiştir. Tanrı’nın bütün insanlara aynı sevgi ile yöneldiğini vazetmiştir. Bütün insanların babası olan Tanrı, ayrım yapmaksızın hepsini sevmektedir. Eğer Tanrı’nın "özel" bir sevgisinden bahsedilecekse bu, toplumun yargıladığı ve dışladığı insanlara yöneliktir: bilinen günahkarlar (tövbe edenler) ve dinsizler: "Vergi görevlileriyle fahişeler, Tanrı’nın Egemenliğine sizden önce giriyorlar" (İncil, Matta 21,31; bkz. Matta 8,10; Luka 7,9.36-50).
Bu, İsa’nın, Tanrı’yı evrensel ve merhametli Baba olarak açınlamasıyla uyum içinde; ister maddi ister manevi sıkıntılarından kurtulmak için kendisine yönelenleri, yoksulları ya da günahkarları, her an kabul etmeye hazır olmasının nedenidir. İsa hiç kimseyi geri çevirmemiştir, hem zenginlerin ve ferisilerin, hem de vergi memurları ve günahkarların davetlerini kabul etmiştir. Günahkarlarla aynı sofraya oturmakla suçlanmadı mı (İncil, Matta 8,10; 11,19;21,31; 9,10-13; Luka7,9.36- 50; 15,1-2.7.10; 19,7)? İsa, tamamen bu düşüncede kendisinin "doğru kişileri değil, günahkarları çağırmaya geldiğini" (İncil, Matta 9,13; Markos2,17; Luka 5,32) söylemektedir. İsa, kendi "doğruluklarıyla" gurur duyup, "günahkarları", yoksulları ve putperestleri eleştirenlere karşı çok katıydı (İncil, Matta 29,3.13-36; Luka11,42-52; 18,9-14). Çünkü şunu öğretiyordu: "Gökte, tövbe eden tek bir günahkar için, tövbeyi gereksinmeyen doksandokuz kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır" (İncil, Luka 15,7.10). Günahkarlara karşı bu Tanrısal tutum Kaybolan Oğul benzetmesinde (Luka 15,11-32) ve Tanrı’nın merhametini ana tema olarak işleyen diğer benzetmelerde (Luka 13-15.bölümler) harika bir şekilde sergilenmiştir:
"İsa, Bir adamın iki oğlu varmış, dedi. Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ demiş, malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırmış. Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitmiş. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etmiş. Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş göstermiş ve o da yokluk çekmeye başlamış. Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girmiş. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yollamış. Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyormuş. Ama hiç kimse ona bir şey vermemiş. Aklı başına gelince şöyle demiş: ‘Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. Kalkıp babamın yanına döneceğim ve ona, Baba diyeceğim, Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’ Böylece kalkıp babasının yanına dönmüş. Kendisi daha uzaktayken babası onu görmüş, ona acımış, koşup boynuna sarılmış ve onu öpmüş. Oğlu ona, ‘Baba’ demiş, ‘Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’ Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ demiş. ‘Parmağına bir yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin! Besili danayı getirip kesin, yiyelim ve eğlenelim. Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başlamışlar. Babanın büyük oğlu ise tarladaymış. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duymuş. Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ diye sormuş. O da ona, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ demiş. Büyük oğul öfkelenmiş, içeri girmek istememiş.
Babası dışarı çıkıp ona yalvarmış. Ama o, babasına şöyle cevap vermiş: ‘Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğleneyim diye hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin. Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.’ Babası ona, ‘Oğlum, sen her zaman benim yanımdasın, neyim varsa senindir’ demiş. ‘Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!’" (İncil, Luka 15,11-32)
İsa, insanları erdemli ve günahkar olarak ayıran herşeye karşı savaşmıştır. Örneğin, Sept günü (İncil, Matta12,8; Markos 2,27; Yuhanna 5,6) ve ayinlerin yalnızca Kudüs’teki tapınakta kılınması ile ilgili (İncil, Yuhanna 4,20-21; 2,13-17) bazı dokunulamaz sayılan yahudi yasalarını göreceli olarak önemsiz kılmıştır. Çünkü, "insan Sept günü için değil, Sept günü insan için yaratıldı" (İncil, Markos 2,27). Yahudi halkının önderlerinin İsa’yı ölüme mahkum etmelerinin ve Romalılarca idam edilmesi için baskı yapmalarının nedeni, İsa’nın Tanrı’nın koşulsuz affetmeye ve barışa hazır olduğunu vazetmesidir. Çünkü bu mesaj, halkın önderlerinin kudretlerinin kaynağını tehdit etmekteydi. İsa’yı çarmıha gerdirenlere bunu gerçekleştirme fırsatı vermekle Tanrı Baba bu önderlerle hemfikirmiş gibi görünebilir. Ancak, "Tanrı O’nu ölüler diyarına terketmemiş" (İncil, Elçilerin İşleri2,27), aksine İsa’yı ölüler arasından diriltmiş ve "ölüler arasından ilk doğan kılmış" (İncil, Koloselilere Mektup 1,18; Elçilerin İşleri 26,23; Esinleme [Vahiy] 1,5), kendi sağına oturtmuştur. Bu nedenle İsa, Tanrı ve insanlar hakkında söylediklerini kabul edip onaylayan Tanrı’nın yetkisiyle kuşanmış olarak Rab ve Tanrı’nın kendisidir.
3. Bu mesaj, koşulsuz sevginin mesajıdır. Bu, bütün insanları seven ve onları çocukları olmaya çağıran, "güneşini hem iyilerin hem de kötülerin üzerine doğduran, yağmurunu hem iyilerin hem de kötülerin üzerine yağdıran" (İncil, Matta5,45) Tanrı’nın sevgisidir.
4. İsa’nın, sevgi buyruğunu yasadaki en önemli buyruk olarak tanımlaması da buna uygundur. "Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla sev... Komşunu kendin gibi sev" (İncil, Matta 22,37-39). Eski Ahit de Tanrı’ya ve insanlara sevgiyi birbirine bağlamaktaydı (Eski Ahit, Yasanın Tekrarı [Tesniye] 6,5; Levililer 19,18) ve İsa bunu kabul etmişti. İsa bu sevgiyi yalnızca "bütün yasanın ve peygamberlerin özeti" (İncil, Matta 22,40; 7,12; Luka 6,31) olduğu için değil, İsa aracılığıyla bu Tanrı ve insan sevgisine yeni bir anlam verildiği için "Yeni Yasa" (İncil, Yuhanna 13,34) kılmıştır.
Bütün insanların Babası olan Tanrı’nın sevgisi, Tanrı herkesi çocukları olarak sevdiği için bütün insanları sevmeyi buyurmaktadır. İsa’nın dönemindeki yahudiler için yalnızca dindaşları sevilecek olan kardeş, komşu olarak görülüyordu. İsa için ise günahkarlar, hatta düşmanlar bile sevilmeliydi; gitgide O’na ve ilk dönem Hıristiyanlığına putperestlerin ve diğer dinlerin mensuplarının da (Samiriyeliler, Suriye-Fenikeliler,Romalılar vb.) bu buyruğun kapsamında sevilmesi gerektiği belirginleşti.
İsa’nın öğrencileri birbirlerini, "başkaları bu sayede İsa’nın öğrencileri olduklarını anlayacak" şekilde sevmeye çağrılıdırlar (İncil, Yuhanna 13,35; 15,12-17). Sevgi, düşmanları ve zalimleri de kapsar:
"Komşunu sev, düşmanından nefret et denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerde olan Babanızın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?
Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz?
Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun" (İncil, Matta5,43-48). İsa’nın öğrencileri kötülüğe kötülükle karşılık vermek yerine iyilikle karşılık vermelidirler (İncil, Matta5,38-42), ölçü ve sınır koymaksızın affetmelidirler (İncil, Matta 18,21-22), aynı Tanrı’nın affettiği (İncil, Matta 6,12ve "Göklerdeki Babamız" duasında olduğu gibi) ve İsa’nın kendisini çarmıha gerenleri affettiği gibi affetmelidirler (İncil, Luka 23,34). Ancak bu bizim kötü ve haksız olan şeye izin verdiğimiz ya da alkış tuttuğumuz anlamına gelmez; aksine bunun anlamı kötü ve haksız insanları affetmemiz gerektiğidir, çünkü yalnızca affetmek insanı Kötü’den kurtarabilir ve insanların Tanrı’yla ve kendi aralarında barışmalarını sağlayabilir.
İncil’in sosyal öğretisini şu sözler çok iyi açıklamaktadır:
"Sevginiz ikiyüzlü olmasın. Kötülükten tiksinin, iyiliğe bağlanın. Birbirinizi kardeşlik sevgisiyle, şefkatle sevin. Birbirinize saygı göstermekte yarışın. Gayretiniz eksilmesin. Ruhta ateşli olun. Rab’be kulluk edin. Ümidinizi düşünerek sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin. İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmaya bakın. Size zulmedenler için iyilik dileyin. İyilik dileyin, lanet etmeyin. Sevinenlerle sevinin, ağlayanlarla ağlayın.
Birbirinizle aynı düşüncede olun. Böbürlenmeyin; tersine, hor görülenlerle arkadaşlık edin. Bilgiçlik taslamayın. Hiç kimseye kötülüğe karşı kötülük etmeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya dikkat edin. Mümkünse, elinizden geldiğince bütün insanlarla barış içinde yaşayın. Sevgili kardeşler, kendi öcünüzü kendiniz almayın; bunu Tanrı’nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: ‘Rab diyor ki, Öç benimdir, kötülüğün karşılığını ben vereceğim.’ Ama, ‘Düşmanın acıkmışsa onu doyur, susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın.’ Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen." (İncil, Romalılara Mektup 12,9-21)
Bu sevgi, affeden, barışan ve barışı tesis eden Tanrı sevgisinin bir örneği olduğu ve kendini Tanrı’ya ve insan kardeşlerine armağan etmek olduğu için hiçbir sınır tanımaz. Sevgi çıkar aramaz. Kendini adamak ve affetmekle varolur: "İnsanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" (İncil, Yuhanna 15,13). Sonuçta İsa böylesi bir sevgi hakkında vazetmekle yetinmedi, bu sevgiyi yaşadı ve bütün insanlar için, hatta haçtayken affettiği düşmanları için bile canını verdi.
Havariler ve ilk Hıristiyanlar, ilk olarak İsa’nın ölümü ve dirilişinin ardından İsa’nın yaşamı ve öğretisinin çekirdeğinin sevgi olduğunu, Tanrı’nın bizlere ve bizim de Tanrı’ya ve bütün insanlara sınırsız sevgimizde yattığını tam olarak anladılar. Tanrı’ya sevginin gerçek ölçüsünün insan kardeşine sevgi (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 4,20-21) olduğunu, "eylemle ve içtenlikle" sevmek gerektiğini (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 3,18-19) söyleyecek kadar ileri gittiler - "Sevginin ne olduğunu, Mesih’in bizim uğrumuza canını vermesinden anlıyoruz.
Bizim de kardeşlerimiz uğruna canımızı vermemiz gerekir" (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 3,16). Ve ilk Hıristiyanlar bu kardeşlik sevgisinin candan birlikteliğini yaşadılar (İncil, Elçilerin İşleri 2,42-46; 20,7-11).
Kutsal Ruh’un verdiği ışık sayesinde İsa’nın mesajı ve yaşamı üzerine düşündüklerinde şunu anlamaya başladılar: Tanrı’nın sevgisinin özünü böylesi açınlamanın ve ona yanıtı yaşamanın İsa için mümkün olmasının nedeni, İsa’nın çok özel ve eşsiz bir şekilde böylesi bir sevgiyi bildirmek için Babası tarafından gönderilmiş olan "O’nun Oğlu’ olmasıydı.
Çünkü Tanrı sevgidir (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 4,8-16), ve "Tanrı, biricik Oğlunun aracılığıyla yaşayalım diye O’nu dünyaya gönderdi ve böylece bize olan sevgisini gösterdi" (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 4,9). Bu seven Tanrı "insan olup aramızda yaşadı ve biz O’nun yüceliğini gördük" (İncil, Yuhanna 1,14). Tanrı Sözü İsa, O’nun Oğlu olduğu için Tanrı’nın sevgisinin vahyidir. Ancak bu sevginin İsa’da ve İsa aracılığıyla bütün insanlık tarafından kabul edilmesi ve Tanrı’nın, Kutsal Ruh’un gücüyle Kilise’de ve dışında zamanın sonuna dek yaşama geçirilmesi gerekir.
Havari Pavlus da, yalnızca İsa’nın dirilişinden sonra gönderilen Kutsal Ruh’un (İncil, Yuhanna7,37-38; 16,7-15) bizleri Tanrı’ya Baba olarak seslenmeye (İncil, Romalılara Mektup 8,15; Galatyalılara Mektup 4,6), Tanrı’yı ve insanları Tanrı’nın öğrettiği şekilde sevmeye (İncil, Selaniklilere 1.Mektup 4,9; Romalılara Mektup 5,5; 15,30; bkz. Yuhanna’nın 1.Mektubu 4,7) yetkin kıldığını vurgular. Pavlus, ‘Sevgi İlahisinde’, eylemlerimizin ancak sevgiyle değer kazandığını söyleyip, sevgi olmaksızın en değerli ruhsal erdem ve yeteneklerin (karizmalar) bile değersiz olacağında ısrar eder (İncil, Korintlilere 1.Mektup13.bölüm):
"Eğer insanların ve meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakır ya da çınlayan bir zilden farkım olmaz.
Eğer peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye sahip olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim. Eğer bütün malımı sadaka olarak dağıtsam ve bedenimi yakılmak üzere teslim etsem, ama sevgim olmasa, bunun bana hiçbir yararı yoktur. Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi
kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, ama gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye dayanır. Sevgi asla son bulmaz. Ama peygamberlikler ortadan kalkacak, diller sona erecek, bilgi ortadan kalkacaktır.
Çünkü bilgimiz sınırlıdır, peygamberliğimiz de sınırlıdır. Ama mükemmel olan gelince, sınırlı olan ortadan kalkacaktır. Çocukken, çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk gibi düşünürdüm. Yetişkin bir adam olunca çocukça davranışları bıraktım. Şimdi her şeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman, bilindiğim gibi tam bileceğim. İşte böylece, kalıcı olan üç şey vardır: iman, ümit ve sevgi. Bunlardan en üstün olanı da sevgidir."
5. Sonuç olarak Hıristiyanlık, kaynağı Tanrı olan (İncil, Yuhanna’nın 1.Mektubu 4,7), ve Baba’nın Oğlu İsa’nın mesajında, yaşamı, ölümü ve dirilişinde bizlere açınlanan sevgi yolunu gitmek demektir. Mesih’in Kilisesi bu sevgi üzerine kuruludur ve bu sevgiden yaşar.
İsa’nın mesajı dün olduğu gibi bugün de mevcut ve etkindir.
İnsanın ve insanlığın mükemmelliğe erişme yolu olarak Hıristiyanlık
1. İmanlı için, "Tanrı’nın eliyle" yaratılmış ve O’na benzer şekillendirilmiş olan insan, Tanrı’ya geri dönecektir. Bütün yaradılışın temel çağrısı budur (İncil, Romalılara Mektup8,19-25).
2. Hıristiyanlık bir öğreti değil, bunun yerine bir yol, İsa Mesih’i izleme yoludur.
Her insan, İsa Mesih’te Tanrı tarafından evlat edinilmeye çağrılıdır (İncil, Efeslilere Mektup 1,5). Yaradan ile yarattıkları arasında karşılıklı sevgi hüküm sürmektedir. Yaradan Baba’dır, insanlar da O’nun çocuklarıdırlar. İlişkinin bu derinliği ve içselliği, kul ile Rab arasındaki ilişkiden çok ötedir. Hıristiyan, bütün insanlar İsa’nın kardeşleri ve aynı Baba’nın çocukları olduğu için Tanrı’yı ve bütün insanları sevmeye çağrılıdır.
Her insanın gerçekten mükemmeliyete erişi, Tanrı’ya ve insanlara yönelik sevgidir. Bu sevgi, insanlar arasındaki doğal sevgiden çok ötedir. Çünkü İsa, insanın kötülüğe kötülükle karşılık vermesini değil, daima affetmesini ve hatta düşmanlarını sevmesini istemiştir. Böylesi bir sevgiye kimse kendi gücüyle yetkin değildir. Bu sevginin Tanrı tarafından armağan edilmesi gerekir. Bu armağan, insan kardeşlerimizi, aynı Tanrı’nın onları sevdiği gibi sevebilmemizdir.
Kaynaklar
(3)Oxford İngilizce Sözlük, messiah