Enkarnasyon, Allah’ın beden almasıdır. Hristiyanlar,doğuş Bayramında, İsa Mesih’in doğuşunu kutlarken aslında aynı zaman da Allah’ın insan bedeninde aramıza geldiğini vurgulamaktadırlar.
Birçok Müslüman arkadaş Allah’ın insan bedeni almasını, başka bir tabir ile insan olmasını kabul etmez ve bu düşünceye sert bir şekilde saldırmaktadır. Belki şimdi de birçoğunuz da bu itirazlara hak verecektir ama umuyorum bu makaleyi sonuna kadar okuduktan sonra bir karara varırsınız.
Acaba Allah, zamanın bir anında insan bedeni içerisinde dünyaya ayak basmayı tercih etmiş olamaz mı? İlkin, bu soru her birimizin sorgulaması gereken bir sorudur. Dediğim gibi birçok insan için bu saçmalıktır hatta Allah’a hakarettir. Fakat ben size, Allah’ın dağda çalıya tecelli ederek Musa’ya konuştuğunu söylesem bu da acaba size garip ya da saçma bir durum gibi gelecek midir? Saçmalık diyenler olursa lütfen aceleci davranmasınlar.
Öncelikle sırayla gidip Tevrat’a bir bakalım. Tevrat içerisindeki Mısır’dan Çıkış kitabında şunları okuyoruz:
Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro'nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Allah Dağı'na, Horev'e vardı. RAB'bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. "Çok garip" diye düşündü, "Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!" RAB Allah Musa'nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, "Musa, Musa!" diye seslendi. Musa, "Buyur!" diye yanıtladı. Allah, "Fazla yaklaşma" dedi, "Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. Ben babanın Allah’ı, İbrahim'in Allah’ı, İshak'ın Allah’ı ve Yakup'un Allah’ıyım." Musa yüzünü kapadı, çünkü Allah'a bakmaya korkuyordu. (Mısırdan Çıkış 3:1-6)
Bu ayetlerde ilginç olarak adlandırabileceğimiz detaylar vardır. Allah’ın kendisi, yanan bir çalının içerisinden Musa’ya seslenmektedir. Bazılarınız “bu metinler tahrif oldular” deyip bu ayetleri ciddiye almayabilir. (bakınız Tevrat tahrif oldu mu? ) O zaman bir de bu olayla ilgili olarak Kur’an’ın kendisi ne diyor ona bir bakalım:
Araf 143. Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.
Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti. Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!” “Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” “Ben seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.” “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et … “ (Taha Suresi 20: 10-14)
Kasas 29-30 ''Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm" dedi.Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım."
BUK'A: Yanındaki araziden bir başka türlü olan arazi parçası demektir.
Mübarek olması, Allah Teâlâ'nın özellikle âyet ve nurlarının orada ortaya çıkmış olması, yani peygamberliğin ve Allah ile konuşmanın burada meydana gelmiş olması sebebiyledir. Ağaçtan seslenildi. Bu ağacı bazıları Unnab kına; bazıları semüre, deve dikeni cinsinden bir çöl ağacı; bazıları avsec, yani sincan dikeni veya Musa ağacı denilen dikenli bir ağaç; bazıları da ulleyk, yani sarmaşık veya böğürtlen diye rivayet etmişlerdir. Alûsî diyor ki: Bu günkü Tevrat'ta bahsedilen de Ulleyka'dır. Bu ibaresi den bedel-i iştimaldir. Ağaç seslendi değil, ağaçtan seslenildi şöyle diye:
Ya Musa! Hakikat ben'im, ben âlemlerin Rabbı Allah. Tâhâ Sûresi'nde "Ey Musa muhakkak ben, senin Rabbinim" (Tâhâ, 19/12) diye seslenildi, Neml Sûresi'nde de "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksiklerden münezzehtir!" (Neml, 27/8) diye seslenildi, diye geçmişti. Burada Mûtezile demişlerdir ki açıkça gösteriyor ki, Musa (a.s) seslenmeyi ağaçtan işitmiştir. Ve bu seslenme ile konuşan da Allah Teâlâdır.Söz yada Tanrı kelamı bir ağacı konut tutmuştur yada bedenleşmiştir.
El Minel Vel Ahva ve Nehal Mutezile bölümü.
Bir diğer konuda Allah'ın Ruhu'nun insan olup olamayacağı fakat Kuranda Hz.Meryem'e Allah'ın Ruhu'nu gönderdiğini ve Meryem'e insan şekline bedenleşerek göründüğünü yazmaktadır.
Meryem 16-17. ''Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.''
Şeyh Ebul Fadl El Kureyşinin bir kitabında İmam El Baydavinin tefsiri üzerine yazdığı yorum kitabı,2 cilt,s.143'te dipnotu ''o halde Tanrılık vasfı Mesih'te görüldü,bunun ille de küfür olması gerekmez çünkü yinede Allah'tan başka Allah yoktur'' demektedir.
Buraya kadar ki kısmı okuduysanız sanırım bazı şeyleri görmüş olmanız gerekir. Tevrat’ta yazılan kısım ile Kur’an da yazılan kısım belli noktalar da paralellik göstermektedir. Her iki yerde de Allah’ın kendisi, çalılıklardan, ağacın içerisinden seslenmektedir. O zaman sorumu tekrar sormak istiyorum: “Allah’ın, insan bedeninde seslenmesi saçmalık mıdır?” Eğer Allah çalıda yada dağda görünüyorsa cansız varlıktan daha üstün olan insanda yani İsa Mesih'te görünemez mi?
Eğer Allah, Musa’ya çalılıklardan sesleniyorsa, neden insan bedeni içerisinden seslenmesin? Bu aslında bu konuya verebileceğim ilk yanıttır.
İkinci olarak değinmek istediğim bir başka nokta da birçok kişinin beden alma yani “Enkarnasyon” öğretişini yanlış anlamasıdır. Genelde Profesör olmuş en popüler ilahiyatçıların dahi yapmış oldukları bir hatadır bu. Genelde şöyle itiraz ederler: “Haşa! Hiç insan, Allah olur mu?” ya da “İnsan olan nasıl olurda sonsuzluğu içinde barındırır?”
Biz, Allah beden aldı dediğimizde ya da İsa Mesih Allah’ın oğludur derken aslında söylenen şey, Allah’ın kendi ilahi doğasına insan doğasını da eklemiş olduğudur. Yani bir insanın, insan olarak başlayıp sonrasında da Allahlık seviyesine ulaştığından bahsetmiyoruz. Ya da İsa’nın zamanla Nirvana’ya ulaşıp, ilahi bir varlık olduğundan da bahsetmiyoruz. İsa’nın yani Oğul’un insan bedeni giyinip doğmasından önce de var olduğunu söylüyoruz. Zaten eğer Tevrat’a ve Zebur’a baktığınızda bunları göreceksiniz. Ben size sadece birkaç örnek vermek istiyorum.
Örneğin Mika Peygamber’in Allah’tan aldığı vahiyle söylediği Peygamberlik bildirisine baktığımız da şunları okuyoruz:
Ama sen, ey Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde, İsrail'i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak. Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır. (Mika 5:2)
Ayrıca Yeşeya Peygamber’e vahyedilen Allah kelamı şöyle der:
Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Allah, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak. (Yeşeya 9:6)
İncil’e dönüp baktığımızda ise şu harika ayetlerle karşılaşıyoruz:
Başlangıçta Söz vardı. Söz Allah'la birlikteydi ve Söz Allah’tı. Başlangıçta O, Allah'la birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. (Yuhanna 1:1-3)
Aynı zamanda İsa’nın kendi sözlerine bakarsak ilginç ifadelerle karşılaşıyoruz. İsa, Ferisiler ile konuşurken şöyle diyor:
İbrahim doğmadan önce “BEN VARIM”. (Yuhanna 8:58)
Tüm bu ayetlerin ışığında, Hem Tevrat ve Zebur’da hem de İncil’de gelecek olan Mesih’in öncesiz olan Allah’ın kendisi olduğu ve beden almadan önce de var olduğunu görebilmekteyiz. Yani kısacası bir insanın İlahlaştırılması gibi bir durum söz konusu değildir. Söz konusu olan Allah’ın kendisinin, insan tabiatını kendi Allahlığına –İlahi doğasına- eklemesidir. Başka bir ifadeyle, sınırlı olanın sınırsız olanı değil ama sınırsız olanın sınırlı olanı kendisine eklediğini görmekteyiz.
Bu konu aslında ne kadar mantıklı bir şekilde açıklansa da, bizim kendi çabamızla açıklayabileceğimiz bir durum değildir. Çünkü bahsettiğimiz şey, Allah’ın kendisi ile ilgili olan bir gerçektir ve Allah ile ilgili gerçekleri kendimiz bilemeyiz. Bu yüzden Allah’ın vahyi önemlidir! Allah kendisi ile ilgili gerçekleri bize kendisi açıklamıştır. İşte aslında Allah’ın beden alması aslında kendi vahyini artık bir insan aracılığıyla değil ama kendisi direkt olarak insan tabiatıyla bize açıklamıştır.
Kaynak:Kutsalkitap.org sitesinden yararlanılmıştır.
Kaynak:Kutsalkitap.org sitesinden yararlanılmıştır.