“Kefaret” örtmek, kapatmak anlamına gelen bir sözcük olup Mesih İnancı’nda, Mesih’in insanlığı Kutsal Yasa’nın lânetinden kurtarıp Allah ile barışı sağlamak için gerçekleştirdiği işi anlatır. Elçi, bu konuda şöyle diyor: “Nitekim, Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla, doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlar için kurban olarak ilk ve son kez öldü...” (1. Petrus 3:18).
Mesih’in kefaretinin değeri, Allah’ın sonsuz Oğlu olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kefarete değişik yönlerden bakabiliriz:
A) Allah’la bağlantısı yönünden.
B) Allah’ın sevgi, kutsallık ve adaletiyle bağlantısı yönünden.
C) Uğrunda gerçekleştirilmiş olması nedeniyle insanlarla bağlantısı.
Bu yüzden Mesih’in kefareti, insanın günahının silinmesidir. Mesih’in kurbanı, suçlunun lânetten kurtulması ve yargının kaldırılması üzerindeki etkisinin açık bir göstergesidir. Bu, Allah’ın gazabının kaldırılıp suçlunun Tanrısal barışı elde etmesinde kurban Mesih’in rolünü açıklar.
Kefaret, suçlunun Mesih’in kanı ile örtülmesidir. Böylece suçludan kısas istenmez. Çünkü kısas, kendisi için kurban edilen Mesih’e yüklenmiştir: “Tanrı’yı biz sevmiş değildik ama, O bizi sevdi ve Oğlu’nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur” (1. Yuhanna 4:10).
Kefaret, Allah’ın Kutsal Yasası’nı zedelemeden Allah ile insan arasında barış yolunu açmıştır: “...Tanrı, insanların suçlarını saymayarak, dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti” (2. Korintliler 5:19).
İnsanlar, Allah’ın doğası, günahkâr yaratıklarıyla arasındaki ilişki üzerine felsefi düşüncelere girişmişler; ancak yine de tatmin edici bir sonuca ulaşamamışlardır. Ancak, dünya felsefelerinin açıklayamadığını Kutsal Kitap açıkladı. O, “Allah”diyor “adildir ve adaleti suçlunun kısas edilmesini ister. Bu yüzden, günah silinmeksizin barış gerçekleşmez. İşte bu gerçekten hareketle, günahın örtülmesi amacıyla Kurban Dönemi başladı.”
Yüce Kitap’tan öğreniyoruz ki, Allah’ın kabul edip hoşnut kaldığı Habil’in kurbanı aslında gelecek “asıl” kurbanı gösteriyordu (bk. Yaratılış 22:1-14).
Allah’ın, halkına Mısır’da sunmalarını emrettiği Fısıh Kuzusu da (bk. Mısırdan Çıkış 12:1-42), Tanrı Kuzusu’nun kurban edildiği Yeni Antlaşma’nın açık bir sembolü idi: “...Çünkü Fısıh Kuzumuz olan Mesih kurban edilmiştir. Bunun için eski maya ile, kin ve kötülük mayası ile değil; içtenliğin ve dürüstlüğün mayasız ekmeği ile bayram edelim” (1. Korintliler 5:7-8).
Kefaret Yeni Antlaşma’da, İsa’nın günahlıyı kurtarma uğruna Kutsal Yasa’nın gereklerini yerine getirmek için çarmıhta gerçekleştirdiği kurtarmalık ile karşımıza çıkar. Bizim yerimize acı çekip ölerek, biz insanlara uygulanacak olan kısası tam anlamıyla yüklendi. O, Tanrısal adaletin hakkını vermiş, kurtulmalığa inanıp tövbe eden günahlıyı aklamıştır.
Kutsal Kitap dilinde İsa’nın kurtulmalığı “lütuf” sözcüğü ile anlatılır. Bu sözcük karşılıksız, hak etmeksizin verilmiş bağış anlamına gelir. Göksel Baba günahlıların yerine kurban sunmak zorunda değildi. Aynı şekilde Oğul da bedene girip kurtarıcılık görevini yerine getirmeye mecbur değildi. Ancak, merhametinde eşsiz, yetkin Tanrı, taşkın sevgisi nedeniyle Kutsal Yasa’nın cezasını durdurdu. Ve bedene girmiş olan Söz’ün günahkârın yerine çektiği acıları kabul etti.
Kurtarıcı Rab, “Ben koyunların uğruna canımı veririm” (Yuhanna 10:15) derken bu gerçeği duyurmuştur. Bunu yine O’nun, “hiç kimsede, bir kimsenin dostları uğruna canını vermesinden daha büyük sevgi yoktur” sözüyle karşılaştıracak olursak, Kutsal Gerçeğin niçin kendi makamından vazgeçerek beden aldığını, acılar çektiğini, çarmıhta günahlarımızı yüklendiğini anlarız. Haberci Pavlus bu acıların gerekliliğini şöyle açıklar: “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu, günahlı insan benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin” (Romalılar 8:3-4). Yani günahın ücreti olarak başımıza çökecek olan sonsuz ölümü İsa bizim yerimize aldı. Böylece şu ön bildiri yerine geldi: “... Esenliğimiz için olan ceza O’nun üzerine indi; O’nun bereleriyle şifa bulduk” (Yeşaya 53:5).
Kurtulmalık, iki nedenden ötürü af ve affı izleyen bereketlerin bağışını şüpheye yer vermeyecek biçimde vurgular:
1. Bir kere Allah, Mesih’in itaatine ve acılarına karşılık olarak imanlılara bunu vaat etmiştir: “İşte, tek bir suç bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı. Bir adamın (Adem) söz dinlemezliği yüzünden birçoğu günahkar kılındığı gibi, yine bir adamın (İsa Mesih) söz dinlemesiyle birçoğu doğru kılınacaktır” (Romalılar 5:18-19).
2. Kurtulmalık, Tanrısal adaletin gereklerini hakkıyla yerine getirmiştir. Çünkü, insanın kurtulması için Baba ile Oğul arasında bulunan öncesiz antlaşmanın temeli üzerine kurulmuştur. Akla gelebilecek her türlü şüpheyi yok etmek amacıyla Tanrısal vahiy bunu kaydetmiştir: “Kurban ve sunu istemedin. Fakat bana beden hazırladın. Yakılan sunular, suç kurbanlarından hoşnut olmadın; o zaman dedim -kitapta hakkımda yazılmıştır- senin iradeni yapmak için ey Rab işte geldim” (Mezmurlar 40:6-8). İsa, yapılan antlaşmayı uygulamak için, suçlunun yerine yargıyı yüklenmek üzere beden aldı. “Tanrı bize olan sevgisini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken Mesih bizim için öldü. Böylece, şimdi O’nun kanı ile aklandığımıza göre O’nun aracılığıyla Tanrı’nın öfkesinden kurtulacağımız daha kesindir” (Romalılar 5:8-9).
1. Kurtuluş gereksinimi: Kurtulmalık yalnızca toplumsal değil, ayrı ayrı her insan için ihmal edilmez bir gereksinimdir. Çünkü insan yok olacaktır. Mesih soruyor: “...Bir insan kendi canına karşılık ne ödeyebilir?” (Matta 16:26). Canına karşılık ödeyebileceği hiçbir şey yoktur. Aynı şekilde, “...kardeşini de kurtaramaz, Allah’a onun kefaretini veremez”(Mezmurlar 49:7).
Tövbeye gelince, her insan, geçmiş günahlarını ortadan kaldıramayacağını kendiliğinden hisseder. Bağışı kazanmak için bir başka yol gereklidir. İşte bu yol kurtulmalıktır. Aksi takdirde, ta eski zamanlardan beri dünya dinlerinin çoğunda var olan kurbanların varlığını nasıl açıklayabiliriz? Bunun nedeni suçlunun hissettiği kurtulmalık gereksinimi değil midir?
Gerçekten de manevî doğamız, bizi kutsallığın isteğine saygı göstermeye zorlamaktadır. Her birimiz kurtulmalık aracılığı ile aklanma dışında, vicdanının geçmiş günahlardan huzura kavuşamayacağını hisseder.
2. Aklî delil: Allah Kutsal; insan ise suçludur. İnsanın suçu (günahı), Tanrısal kutsallığın karşısındadır ve bu yüzden yargılanması gerekir. Ancak kendisinden suçu kaldırmakla yargısı silindiği takdirde affedilebilir. Çünkü, günahlı kişi tövbe ederek “doğru” olsa bile, onun bu doğruluğu geçmiş günahlarının hükmünü geçersiz kılamaz. Allah onu kurtulmalık affetse, bu kez ne Kutsal Yasa’nın değeri, ne de kutsallığın önemi kalır. Bu nedenle Kurtulmalık, suça verilen yargının kaldırılması ve buna bağlı olarak da Tanrısal sıfatların mutlak yetkinliği içinde ortaya çıkması için vazgeçilmez yol olmuştur.
3. İnsanın manevî ihtiyacına uyması: İnsanın manevî bir doğası vardır. Vicdanı ona adaletin yüceliğini ve kutsallığını bildirir. Günahını bilir de kefaretini bilmezse vicdanı rahatsız olur. Kurtulmalık aracılığı ile bağış ise insan vicdanına uyar, onun manevî ihtiyaçlarını karşılar.
4. Kutsal Yasa’nın istemine uyması: Kutsal Yasa suçlunun kısasını ister. Kısassız yasa bir şeye yaramaz. Kutsal Yasa’nın yüce istekleri göz önüne getirildiğinde kısasın zorunluluğu açıkça görülür.
Şurası açıktır ki, kurtulmalıksız bağış, Kutsal Yasa’nın yok edilmesi, yozlaştırılmasıdır. Bu da İsa Mesih’in öğretisine ters düşer: “Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan küçücük bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecektir” (Matta 5:18).
Burada söylenmesi gereken bir gerçek daha var. Kurtulmalıksız bağış, günahın ceza hak etmediğini söylemek gibidir. Halbuki bu, Tanrısal kutsallık ve adaletin zedelenmesidir.
5. Kutsal dinde bildirilmesi: Kurtulmalığa gerek olmasaydı, Allah Kutsal sözünde ona yer vermezdi. Oysa Mesih şöyle der: “Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, O’na iman eden herkesin sonsuz yaşamı olsun” (Yuhanna 3:14-15).
6. Manevî gerek: Manevî Egemen olması bakımından Allah’ın, kendi yönetim düzenine uyması, egemen olduğu bu dünyada başkaldırıya, anarşiye izin vermemesi, buyruklarını çiğneyenleri cezasız bırakmaması gerekir. İşte bundan ötürü Allah, kurtulmalık gereğini koydu. Allah bununla, günahtan iğrendiğini, suça kızdığını gösteriyor. Ama bir yandan da Kutsal Yasa’sını onurlandırmak için suçlulara bağış kapısını açtı.
7. Birçok dinde bulunması: Bu da her insan vicdanının kurtulmalığı istediğini, yalnızca tövbe ile yetinmediğini ama, kefaretini; suçuna karşılık kurban kanını istediğini gösterir. Bütün bunlar kurtulmalığın gerekliliğinin kanıtıdır.
İyi işler ve bağış
1. İyi işler (“salih ameller”) yapılması gereken zorunlu ödevler olmasına karşın geçmiş günahlarımızı karşılama hakkını bize veremez. Başka bir deyişle, geçmiş günahlarımızın affına vesile olamaz. Mesih, bu gerçeğe değinmiştir: “Siz de böylece, size verilen buyrukların hepsini yerine getirdikten sonra, ‘Biz değersiz kullarız; sadece yapmamız gerekeni yap-tık’ deyin” (Luka 17:10). “Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. Çünkü biz, Tanrı’nın önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratılmış olarak Tanrı’nın eseriyiz” (Efesliler 2:9-10).
2. Elimizdeki mal ve sağlığımız Allah’a ait olunca biz bunların başında yalnızca vekil sayılırız. Sadaka verdiğimizde, ne kendimize ait bir şeyi veriyoruz, ne de mükâfata lâyık bir iyilik yapıyoruz.
Tapınağın inşası için büyük miktarda mal sunan Davud, bu gerçeği dile getirmişti: “Ama ben kimim, halkım nedir ki, böyle gönüllü takdimeler verebilelim? Çünkü her şey sendendir, ve senin elinden sana verdik. Ey Rab, Allahımız! Kutsal adına ev yapmak için sana hazırladığımız bütün bu hazine senin elindedir ve hepsi senindir”(1. Tarihler 29:14-16).
3. Biz günahlıların yaptıkları iyi işler kutsallık ve iyiliğinin sınırı olmayan Allah’a yüklediğimiz hakareti silemez. Bu nedenle O’ndan, bize bağış getirmesini bekleyemeyiz.
4. Allah’ın huzuruna çıkmak kutsallık gerektirir. Bu kutsallık olmaksızın hiç kimse Rab’bi göremez. Yalnızca iyi işler bizi kutsal yapamaz, çünkü, kutsallık Ruh’tan doğan imanlıya verilir: “...Bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğine giremez. Bedenden doğan beden, Ruh’tan doğan Ruh’tur” (Yuhanna 3:5-6).
Dua ve bağış
Bilindiği gibi dua, Allah ile bağlanış, O’nunla söyleşi, O’nun kişiliğini düşünmedir. Suçlu, Allah’tan kopuk olduğu için, duasının Allah tarafından kabul görmesi, O’ndan bir karşılık bulması imkânsızdır. Allah, Yeşaya’nın ağzından bu gerçeği dile getirmiştir: “Fakat, kötülükleriniz sizinle Allah’ınız arasına ayrılık koydu, suçlarınız O’nun yüzünü sizden gizledi de sizi işitmiyor. Çünkü elleriniz kanla, parmaklarınız kötülükle kirlendi; dudaklarınız yalan söyledi, diliniz kötülük homurdanıyor” (Yeşaya 59:2-3). Davud da bu gerçeği anlamış ve peygamberlik ruhuyla, “kalbimde, haksızlığa uyarsam, Rab beni dinlemez” demiştir.
Oruç ve bağış
Dua ibadetin birinci, oruç ikinci kanadıdır. Dua, Rab önünde alçaklık ve çaresizliği gösterir. Ama düşüşünden önceki doğruluğa, paklığa insanı döndüremez. Oruç da dua gibi, günahın Tanrısal yüceliğe karşı işlediği suçu karşılayamaz. Bu yüzden bağış vesilesi olamaz.
“...Oruç tuttuğunuz ve dövündüğünüz zaman bana mı, benim için mi oruç tuttunuz? Yiyip içtiğiniz zaman kendiniz için yiyip, kendiniz için içmiyor musunuz?” (Zekeriya 7:5-6).
Özet
İnsanın kurtuluşu kurtulmalığa dayanır. Kurtulmalık, teorik bir felsefeden ibaret değildir. O düşmüş, günahlı insandan bir borç olan günahın kaldırılması için gerekli fiilî bir gerçektir.
Hepimizin kabul ettiği gibi, Adem günah işlemiş, günahı tüm insanlığa bulaşmıştır. Adem tanrısal sınavda insanlığı temsil ediyordu. Bu nedenle Tanrı sevgisi, kendi benzeyişine göre yarattığı insanın günahını, yine onun temsilcisi aracılığıyla kaldırmayı planladı. Ama bu kez temsilcinin, insan soyunun kurtuluşu için Tanrısal sevgi ve gücü ifade etmesi zorunluydu. Bu ise ancak, Allah’tan olabilirdi. Bundan dolayı, Allah, insanlığa olan eşsiz sevgisinden ötürü insan soyunun gerçek anlamda temsilcisi olması için Mesih’i kanıyla, etiyle insan doğasına ortak kıldı. Mesih, elçinin de dediği gibi ikinci Adem oldu. Nasıl birinci Adem insan soyunun günahta temsilcisi olduysa, ikinci Adem de Kurtulmalık ve kefarette birincinin temsilcisi oldu.
Yalnızca insandan günahı kaldırmakla yetinmeyip aynı zamanda onu bu manevî hastalıktan kurtarması, Kurban Mesih’in özelliklerinden birisidir. Çünkü çarmıha gerilen Mesih’i her kabul edenin yaşamı yenilenir, içinde günaha karşı tiksinme duygusu oluşur. Çarmıh, günahın korkunç işini, ürkütücü cezasını görebilmesi için ruhsal körlüğümüze son vermiştir.
“Kendisi ışıkta olduğu gibi ışıkta yürürsek, birbirimizle ruhsal ortaklığımız olur ve O’nun Oğlu İsa Mesih’in kanı bizi her günahtan arıtır” (1. Yuhanna 1:7).