5.01.2013

Muhammed'in Okuryazar Olması

Müslümanlar Kuran’ı Tanrının kitabı olduğunu kabul ettirmek için Muhammed'in okuma yazma bilmediğini böylelikle Kuranı yazamayacağını ve Allah'tan geldiğini kanıtlamak için okur yazar olmadığını söylüyorlardı. Acaba Gerçekte de öyle mi? Bakalım.

Kuranın araf suresinin 157. Ve 158. ve ankebut suresinin 48. Ayetlerinde dediğine göre muhammed’in ümmi olduğu söyleniyor. Ümmi kelimesinin ünlü kuran tefsircisi Elmalılı Hamdi yazırın açıklamasına göre birinci anlamı ‘’anasından doğduğu hal üzere kalmış", yaratılışındaki safiyet ve fıtrat hiç değişmeden olduğu gibi durumunu korumuş, sonradan yeni yeni değişikliklere uğramamış ve hiçbir şekilde bozulmamış anlamına geldiğini, ikinci anlamı olarak arap ümmetine mensup olduğunu ve arap milletinin hesap kitap bilmez ümmet olduğu manasında ,üçüncü anlamı ise mekke’li olduğunu bu da okuyup yazmakla uğraşmamış olduğu manasında olduğunu söylemiştir. 

Araf 157. Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. 

Araf 158. De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız. 

Ankebut 48. Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. 

Ankebut 48'de Muhammed'in okur yazar olmadığını değil aksine hiç  yazı okumadığını ve ve yazmadığını söylemektedir.Yani hiç okumadı veya yazmamış olması okur yazar olmadığını göstermemektedir.

Kuranda yine “Eğer o, (Muhammed), bazı laflar uydurup bize iftira etseydi, Elbette onun sağını (elini veya kuvvetini) alırdık. Sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. O (Kur’ân), korunanlar için bir öğüttür.” (Hakka: 78A-44-48) Bu söylemden de, Hz. Muhammed’in yazı bildiği anlaşılır. Çünkü sağ el, genelde yazı yazmakta kullanılır. Ayette eğer Hz. Muhammed, uydurup yazdığı sözleri bizim üstümüze atmış olsa, onun, bunları yazan sağ elini Allah’ın alacağı, onu felç edeceği belirtilmektedir. Demek ki o, sağ eliyle yazı yazabiliyordu ki böyle bir söylemle, onun bu sözleri uydurup yazmadığı vurgulanmaktadır. Eğer o, zaten yazamıyorduysa, böyle bir durumda sağ elinin alınacağı şeklinde uyarılmasına gerek olmazdı. Peygamber’in yazı bilmiş olması, ümmîlik vasfına aykırı değil, çünkü ümmî, yazı bilmez, okur yazar olmayan demek değil, yazılı bir “İlâhî kitâp”ı olmayan demektir ki bu, yalnız Hz. Muhammed’in değil, gönderildiği toplumun da genel vasfıdır.

Yukarıdaki Kuran ayetlerinin onaylayan Muhammed’in yaşamı ve hadisleri bunun okuryazar olduğunu desteklemektedir. 

Muhammed, Mekke site devletinin emirliğini yürüten bir ailenin çocuğuydu. Babası Abdullah ölmüş,dedesi abdulmuttalib,aynı zamanda Mekke’nin yönetiminden sorumluydu. Onun ölümünden sonra da muhammed’in amcası ebu talip hem bu yönetim görevini hemde muhammedin velayetini üstlenmişti. Muhammed’in yönetici bir ailenin çocuğu olması, kendisinin çevredeki insanlardan daha ileri bir kültür düzeyine sahip olması konusunda çok önemli bir avantajdı. Kaldı ki Araplar çocukları iyi bir Arapça öğrensiler diye onları Arapçanın iyi konuşulduğu bölgelerdeki süt annelerine verirlerdi. Bu öteden beri süregelen bir gelenekti. Mekkede konuşulan Arapçanın pek o kadar gelişmiş olmaması çocukların öz Arapça konuşulan bir bölgeye gönderilmesine başlıca bir sebep teşkil ediyordu. Çocukların bu bölgelerdeki süt annelere verilmesinin diğer bir nedeni de onların iyi bir şekilde kavrayıp yapılan şiir müsabakalarında şiir söyleyebilecek bir seviyeye gelmelerinin sağlanmasaydı. Çünkü iyi bir şiirin ortaya çıkmasının olmazsa olmaz koşullarından biri Arapçayı iyi bilmekten geçerdi. Muhammedin bölgede başlıca ileri gelen bir ailenin çocuğu olması onun da bu yolla yetiştirilmesini sağladı. Muhammed sözcüklerin ezberleneceği 0-6 yaşları arasında Mekke civarındaki sadoğullarında kalmış;onun öz Arapça öğrenmek üzere süt annesine verildiği ve bunun sonucunda da çok güzel bir Arapça öğrendiği kendisi tarafından şu şekilde dile getirilmiştir: ‘’içinizde benim gibi Arapça bilen yoktur; zira hem kureyş kabilesinden olmam,hemde öz Arapçayı konuşan sadoğulları yanında kalmam,bana bu imkanı sağladı.’’(1)


Yukarıda görüldüğü üzere Muhammed daha küçük yaşlarda şiir okuyabilecek kadar çok güzel Arapça bildiğini gösterir. Buda Muhammed’in okuryazar olmadığı iddiasını zayıflatmaktadır. 


Varsayalım ki kuranın yazdığına göre Muhammed okuryazar değil o zaman Allah’ın Muhammed’e gönderdiği ilk ayet ‘’oku!’’ olmasına rağmen Muhammed bu kelamı dikkate almamış, okuma yazma yönünde bir zahmete katlanmamış olur. Bunu kabul edersek eğer Muhammed Allahın emirlerini yerine getirmemiş biri olacaktır ki bu, onu hemen işin başında iken kendisine verilen peygamberlik sıfatını kaybetmesi anlamına gelir. Zira İslam inancına göre bir insanın peygamber olabilmesi için zorunlu beş temel şartı taşıması gerekir. Bu asgari bir koşuldur. Bununla birlikte peygamberlik için zorunlu olan ‘’emanet’’ –yani güvenilir kişi-koşulu da bu varsayıma göre yerine getirilmemiştir. Allahtan oku emrini alan ilk kişi bu emri yerin getirmeyerek güven vermemiş olur. Bu her şeyden önce kurana göre ‘’suç’’olsa gerektir. Zira peygamberliğin bir diğer koşulu da, “ismet”tir. Yani, masum-suçsuz olmak demektir. Muhammed, ömrünün sonuna kadar peygamberlik sıfatını taşıyacağına göre, tüm bu koşullara ömrünün sonuna kadar sahip olması gerekiyordu. Hal böyle olunca, önermemizi, “Muhammed, Allah’a sadık, bağlı ve onun emirlerini kusursuz bir şekilde yerine getiren aynı zamanda güven verici birisidir” şeklinde formüle ettiğimiz durumda da, onun neden okur-yazar olmadığını açıklamakta çaresiz kalırız. 

Burada elimizde tek bir yol kalıyor. O da, ilk çözümlemede ele aldığımız ikinci olsasılık. Yani, Muhammed’in okur-yazar olamayacak kadar zeki ve becerikli olmadığı.. Oysa, bu durumda da bunu düşünmek mümkün değildir. Öncelikle, peygamber olmanın diğer bir koşulu olan “fetanet” karşımıza çıkar. Fetanet, akıllı ve zeki olmak demektir. Şu halde, Muhammed, akıllı ve zeki olmalı idi. 

Buna ilave olarak, İslam inancına göre madem ki Allah herkese dilediği ölçüde zeka ve beceri verme kudretine sahiptir, yine made mki Muhammed Allah’ın en sevgili kuludur, o halde Allah, belki de ilk olarak Muhammed’e okuma-yazma konusunda gerekli yetenekleri vermiş olmalıydı. Bu durumda, Muhammed’in sorunu daha da büyüyecek, öyle ki; Muhammed, sadece “Oku!” emrini yerine getirmeyen bir kişi olarak değil, peygamberlik görevinin gerektirdiği beş zorunlu koşuldan dördünü ihlal edip, sadece “tebliğ” koşulunu yerine getiren bir peygamber olarak karşımıza çıkmış olacak. Bu durumda da, Allah’ın emirlerini insanlığa aktaran/duyuran, ancak kendisi o emirleri yerine getirmeyen bir peygamber durumuna düşer. 

Ayrıca, Muhammed’in ashabından olan Zeyd bin sabit, 15-20 gün gibi çok kısa bir süre içinde İbraniceyi öğreniyor ise, Muhammed’in okuma-yazma bilmediğini ve öğrenemediğini gerçekçi bulmak çok güçtür.(2)

Bir de Muhammed kuranın dediği gibi okur yazar değilse aşağıda anlatılan iran kısrasına ve Amr İbnu Hazme nasıl mektup yazabiliyor. Bunu akıl mantık erdirmek güç(!) 

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (İran Kisrasına göndermek için) bir mektub yazmıştı. 



Kendisine: "Onlar mühürlü olmayan mektubu okumazlar" denildi. Bunun üzerine gümüş bir mühür yaptırdı. Üzerine Muhammed Resülullah cümlesini kazdırdı. Cemaate de: 

"Ben bir mühür yaptırdım. Üzerine Muhammed Resülullah kazdırdım, kimse bunu yüzüğüne kazdırmasın" buyurdu." 

Bir rivâyette şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sağ (eli) ne gümüş bir yüzük taktı. Kaşı Habeşi idi. Karşı avucunun içine geliyordu."(3)


Abdullah İbnu Ebî Bekr İbni Amr İbni Hazm (radıyallahu anh), "Hz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Amr İbnu Hazm (radıyallahu anh)'a yazdığı mektupta: "Kur'ân'a sâdece temiz olanlar dokunsun" emri de vardı."(4)


Abdülmecid İbnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ' İbnu Hâlid (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben: "Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi: "Bu, el-Addâ İbnu Hâlid İbni Zehve'nin Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne (zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi) haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."(5)



Amir İbnu Şehr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdân kabilesi bana: "Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şâyet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz" dediler. Ben de: "Pekâla!" dedim.


Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ümeyr Zî Merrân'a şu mektubu yazdı."


Râvi devamla der ki: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mâlik İbnu Mirâre er-Rehâvî'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zû Hayvân Müslüman oldu."


Râvi devamla der ki: "Akk'a: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a git, köyün ve malın için kendisinden emân al" dendi. O da hemen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine şu eman mektubunu yazdı:


"Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resûlü Muhammed'den Akk Zû Hayvân'a: "Eğer arâzisinde, malında, kölesinde (İslâm'a) sadık kalırsa, kendisine emân vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resûlü Muhammed'in garantisi vardır. Bu emânı Hâlid İbnu Saîd İbni'1-As yazdı."(6)


Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Kisrâ'ya ve Necâşi'ye -bu Necâşî üzerine cenaze namazı kıldığı Necâşi değildir- ve bütün inatçı cebbarlara, onları aziz ve celil olan Allah'a davet eden mektuplar yazdı."(7)


Seleme İbnu Nu'aym İbni Mes'ûd el-Eşca'i, babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın, Müseylime'nin kendisine yazdığı mektubu okuyunca, mektubu getiren iki elçiye şöyle söylediğini işitmiştir: "Bu yazdığı meselede siz ne diyorsunuz?" Elçiler:


"Biz de onun söylediğini söyleriz!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Eğer elçileri öldürmemek kaide olmasaydı boyunlarınızı muhakkak uçururdum!" buyurdular."(8)

Görüldüğü gibi burada da Muhammed mektup okuyor.

Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Miraç gecesinde cennetin kapısı üzerinde şu ibarenin yazılı olduğunu gördüm: "Sadaka on misliyle mükafaatlandırılacaktır. Ödünç para onsekiz misliyle mllükafaatlandırılacaktır." Ben: "Ey Cibril! Ödünç verilen şey ne sebeple sadakadan daha üstün oluyor?" diye sordum." "Çünkü dedi, dilenci (çoğu kere) yanında para olduğu halde sadaka ister. Borç isteyen ise, ihtiyacı sebebiyle talepte bulunur."(9)


Muhammed okuma bilmese,Cennet kapısındaki yazıyı nasıl okuyupda Cebrail'e o yazı hakkında sorabilir?


Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dağınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçası vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik.

"- Evet!" dedi.

"- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik.

Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resûlü Muhammed'den Benî Züheyr İbnu Kays . Siz, şâyet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resûlü'nün emânıyla emniyette olursunuz.

Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)!" dedi.(10)


Netice olarak, şu sonuca varıyoruz: Muhammed, kendi zamanının duyarlı insanların en önemlisi ve gerçekten de kendisi en iti yetiştirmişlerden birisidir. “Okur-yazar olmaması” iddiası ise, bu kendi düşüncelerini topluma kabul ettirebilmek için uydurulmuş bir taktiktir. Böylece, “Kur’an, Allah’ın, Muhammed aracılığıyla insanlığa gönderdiği bir kutsal kitap değildir. Kuran, Muhammed’in ve arkadaşlarının hazırlamış olduğu bir beşeri eserdir.” 



Ancak bazı hadisler Muhammed'in Kuran ayetlerine ve hadislerini okur yazar olduğunu çürütür nitelikte işte bu hadislerden bazıları.


Sahihi Buhari’de şöyle bildirilmiştir: 

Resulullah, peygamberliği bildirilmeden önce sahih rüyalar görürdü. Gördüğü rüyalar gündüz aynen çıkardı. Çoğu geceleri Hira dağındaki mağarada ibadet ile geçirirdi. Ramazan ayında bir gün Hira dağındaki mağarada ibadet ile meşgul iken, bir kimse [Cebrail aleyhisselam] geldi. Elinde ipekten bir örtü vardı. Resulullah efendimiz şöyle buyurmuştur:

(O kimse bana “Oku” dedi. (Ben okuma bilmem) dedim. Elindeki örtüyü başımın üzerine koydu. Başımı ve yüzümü örttü. Sonra o örtüyü başımdan kaldırdı ve “Oku” dedi. Ben yine (Okuma bilmem)dedim. Yine önceki gibi, Alak suresinin (İnsanı bir “alak”tan[döllenmiş yumurtadan] yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku, insana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin en büyük kerem sahibidir) [mealindeki] âyet-i kerimeleri okudu. Ondan işittiklerim kalbime tamamen yerleşti.) [Bundan sonra oku dendiği zaman öğrendiklerini aynen tekrarlamıştır.]

Resulullah efendimiz ile Kureyş arasındaki antlaşmayı Hazret-i Ali yazdı. Antlaşmanın başına Bismillahirrahmanirrahim ve Muhammedün Resulullah yazdı. O sırada henüz iman etmemiş olan Süheyl bin Amr dedi ki:
(Bizim kitabımıza göre ben Rahmanı bilmem, onun yerine Bismike Allahümme yaz. Muhammedün Resulullah yerine de Muhammed bin Abdullah yaz. Eğer biz Onun Peygamberliğini kabul etseydik, zaten Onunla savaşmazdık.)

Eshab-ı kiram ile Süheyl arasında konuşmalar devam ederken, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Ya Ali, Onu sil, Süheylin dediği gibi yaz. 
Hazret-i Ali’nin, edebinden silmeye eli varmadı. Resulullah efendimiz,(Silinecek yeri bana gösterin de orasını sileyim) buyurdu. Gösterdiler ve orasını sildi. (Şevahid-ün nübüvve)

Sonuç olarak,Kuran'ın ve hadislerin göstediğine göre Muhammed okuma yazma bilmeyen biri değil ve bazı hadislerde okur yazar olmadığı söylense de hadisler ile Kuran İslam'a göre çelişmeyeceğine göre Muhammed'in okur yazar olmadığını gösteremez.Neticede Muhammed'in okur yazar olmadığı ve Kuran'ı yazamayacağı söylense de bunun bir geçerliliği yoktur ve Muhammed'in Kuran'ı yazma ihtimali muhtemeldir.

Kaynaklar

(1) İbni sad,tabakatı Kübra,1/53;kütüb-i sitte,İbrahim canan tercemesi,15/349;halebi,insanül uyun,1/89;Hüseyin akgül,hz.muhammed,s.14,diyanet yayını;diyarbekiri,tarihi hamis,1/223;Zekeriya kitapçı,yeni İslam tarihi ve Türkler,s.136-137;ibni hişam,sireti nebi,s.167-168. 

(2) Zeyd’in 15-20 günde Muhammed’in emriyle yazı öğrendiğine ilişkin kaynakça: İbni Esir, el-kamil, 2/176, “Üsd”, No:1824; Ebu davud, İlim, 1; Tirmizi, İstizan, 22, No:2716; Buhari, Ahkam, 40. 

(3) Buhâri, Libâs 46, 50, 51, 54, 55; Müslim, Mesâcid 222, (640); Libâs 55-63, (2092-2095); Ebü Dâvud, Hâtim 1-2, (4214-4217, 4221); Tirmizi, İsti'zân 25, (2719), Libâs 14-17, (1739-1748); Nesâi, ZÎnet 48-82, (8,173-195); İbnu Mâce, Libâs 39, (3639), 41, (3645). 

(4) Muvatta, Kur'ân 1, (1,199). 

(5) Tirmizî, Büyû 8, (1216); Buhârî, senetsiz olarak kaydetmiştir. (Büyû, 19); İbnu Mâce, Ticarât 47, (2251).

(6)Ebu Dâvud, Harâc 27, (3027).

(7)Müslim, Cihad 75, (1774); Tirmizi, İsti'zân 23, (2717)

(8)Ebu Dâvud, Cihad 166, (2761)

(9)Kütüb-ü Sitte – Hadisler: : 6705

(10)Ebu Dâvud, Harac 21, (2999); Nesâî, Fey 1, (7,134).
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Facebook Reklam

Blogger Template by Clairvo